Anaksimandros (Yunanca: Ἀναξίμανδρος) Miletos'da Sokrates öncesi dönemde yaşamış İyonlu bir filozoftur. Thales'in öğrencisidir. Aynı zamanda tarihsel kaynaklara göre öğretilerini kaleme almış ilk filozoftur ve eseri Grek dilinde düzyazı olarak kaleme alınmış ilk kitaptır. Ancak yazdıklarından sadece bir cümle günümüze ulaşmıştır. Onun buluşlarıyla ilgili birincil kayıtlar sonraki yazarların bize aktardıklarıdır. (Söz konusu tek cümlede su ve ateş gibi tözlerin ortaya çıkışı, haksızlıkların cezalandırdığı insan toplumundan elde edilen mecazlarla betimlenir. Örneğin ne sıcak ne de soğuk süreklidir, ikisi de aralarındaki dengeyi korumak için ödün verirler.)
O hem bir doğa filozofu hem de bir doğa araştırıcısıdır. Her iki alanda da çığır açmıştır. Bilime önderlik yapan ve evrene farklı gözle bakıp inceleyen ilk kişidir. Birçok kişi tarafından astronominin kurucusu sayılır ve ilk kez kozmoloji ya da dünya üzerinde sistematik felsefe görüşü geliştiren filozoftur. Felsefeye ‘arkhe’ terimini de ilk o getirmiştir.
Hayatı
Antikçağ tarihçisi Apollodor'a göre 42. Olimpiyatın 3. yılına denk gelen MÖ 610 da Miletos’da doğmuş ve 64 yaşındayken, 58. Olimpiyatın 2. yılına denk gelen 546 yılında da ölmüştür.
Diogenes Laertus’dan edindiğimiz bilgilere göre; Milesian okulunun kurucusu olan Thales’in öğrencisiydi. Başarıları Anaksimenes ve Pythagoras’ı da etkilemişti.
Teorileri
Aperion, Sonsuzluk
Miletos’lu diğer iki filozof gibi onun da temel sorunu, ilkenin (arkhe) özü sorunudur. Anaksimandros arkhe kavramıyla duygusal verili olanı aşarak hedefi belli olan bir yönde metafizik bir kavrama doğru ilk adımı atmaktadır. Arkhe olarak niçin ‘sonsuz’u (Apeiron) seçtiğini de bilmektedir. Çünkü sırf böyle bir kavram yaşam sürecinin sonsuza kadar devamını güven altına alabilir. Ona göre doğmak birmiş olmaktır,ölmek her şeyin ilkesine dönmektir ve dünyanın tanıdığı ya da tanıyacağı bütün varlıklar sosuz sayıda olmuş ve olacaklardır. Apeiron tüm nesnelerin içinde nesne ile kaynaşmış bir şekilde bulunan ve mekansal olarak sınırsız yani tükenmez bir kaynaktır. Anaksimandros duyularımızla algılanamayacak kadar belirsiz olan Aperionile algılanan dünyanın dışında bir takım oluşların var olduğunu kabul eder. Anaksimandros'un Apeiron'nu ile Platon'unun idealarına giden yol açılmıştır.
Anaksimandros sonsuz’u nitel yönden homojen ama hala belirsiz bir madde yığını olarak düşünüyordu. Sonsuz kavramıyla sonsuz (sınırsız) maddeyi kastettiği zaman, bununla sırf madde ile gücün henüz birbirinden ayrılmadığını anlatmak istiyordu. Bu Dünyada olup bitenler Anaksimandros'a göre asla sona ermeyen harekete dayanmaktadır. Bu hareket ilkenin özüne ait olduğuna göre,ilke de özü vasıtasıyla olup bitenleri kavranabilir duruma getirecektir.
Önemli başka bir adımı da, ilkenin evrensel süreçteki etkisini tek tek tasarlama ve ancak ondan sonra kavranabilir duruma getirme denemesidir.
Evren bilimi
Anaksimandros'un evren haritası
Evren'in sırf gözleme ve rasyonel düşünmeye dayalı meydana geliş öyküsünü ilk kez tasarlayan dünyamızın bir 'evren' yani planlı bir şekilde düzenlenmiş bir bütün olduğunu ilk kez o ifade etmiştir. Anaksimandros’un mitolojiyi kullanmadan evreni açıklamaya çalışması onu bu konuda kendinden önce yazan yazarlardan (Hesiodos) ayırır. Tarihe en büyük katkısı evren hakkında ve hayat hakkında yazdıklarıdır. Bu yüzden ‘evren’in babası’ olarak adlandırılır. Aynı zamanda astronomiyi de o icat etmiştir. Bilinen dünyanın bir haritasını çizmiştir. Ussal çıkarımlara önem veren bir düşünür olduğundan simetriye ağırlık vermiştir.
Sıcakla soğuğun önceden beri var olan doğuruşu nesnesi kozmosun meydana gelişinde ayrılmış ve bundan yeryüzü çevresindeki havayı bir ağacın kabuğu gibi saran bir alev kümesi meydana gelmiş, bu küre parçalanıp da bir takım daireler halinde toplandığı zaman güneş, ay ve yıldızlar onun yerini almışlar. Güneş'in çizdiği daire dünyanın 27 misli, ayınki de 19 misli imiş, en yukarıda güneş sonra ay en aşağıda yıldızlar çemberi bulunuyormuş.
Onun kuramındaki yenilik yerin şu ya da bu biçimde göklerde bir yerlerde asılı olduğu ya da bir yerden destek aldığı biçimindeki eski kanıyı reddetmesidir. Ona göre yeryüzü şekil bakımından silindir biçiminde, ve yüksekliği genişliğinin üçte biri kadardır. İki düz yüzeyden biri üzerinde biz yürüyoruz, öteki bunun karşısında bulunuyor ve yer evrenin merkezinde desteksiz bir konumda durmaktadır; çünkü herhangi bir yönde hareket etmesi için bir neden yoktur, bundan dolayı da hareketsizdir.
Meteorolojik düşünceleri
Anaksimandros'un kayıp olan ilk dünya haritasının muhtemel görüntüsü
Bu ilk fizikçiyi öncelikle ilgilendiren konu meteora yani gökyüzündeki nesnelerdi. Meteora'yı ve depremi fizik yönünden ilk o açıklamıştır. Gök haritalarını çıkarırken geometriden ve matematiksel orandan yararlanmıştır. Gnomon’u (gök ölçüsü) ilk o bulmuş ve güneş saatinin yanına dikmiştir. Ayrıca ilk haritayı çizen bir 'sphaere' yani gökküresi planlayıp gerçekleştiren de yine o dur. Ama özellikle yeryüzünün boşlukta durduğunu keşfetmesi ve bunu matematiksel yönden açıklaması o gün için duyulmamış bir varsayımdır.
Kaynakça
Dış bağlantılar
Thales: Miletos okulunun kurucusu
Ahlak düşünürleri olan Yedi Bilgeler içinde bir tanesi, Thales, gerçek anlamda felsefenin başlatıcısı yani ilk adı olarak anılır. Yedi Bilgeler evren sorunlarıyla hiç ilgilenmediler, yalnız ahlak sorunlarına yöneldiler, oysa Thales’le başlayan gerçek felsefe insan kadar evreni konu edinecektir. Buna göre Thales hem köklü düşünceye yönelen bir filozof, hem evrenle ilgili araştırmalar yapan bir bilim adamı (elbette o zamanlar bir bilim ve felsefe ayrımından sözetmek olası değildir), hem de bir ahlakçıdır. Miletos’lu Thales, Eksamios’un oğludur. Kimilerine göre Fenike kökenlidir kimilerine göre de doğrudan Miletos’ludur. Diogenes Laertios’a göre Thales doğayı araştırmaya yönelmeden önce siyasetle ilgilendi. Aristoteles Thales’i felsefeyi maddi ilkelere dayandıran filozofların ilki olarak görür. Der ki: “Thales bu tür felsefenin kurucusudur ve Su’yun ilk ilke olduğunu söyler.” Bu görüşü Aristoteles’in öğrencisi Theophrastos da benimsemiştir. Felsefe tarihçisi Emile Bréhier bu konuda şunları söyler: “546’dan sonra İonia Perslere boyun eğdi ve koca Miletos kenti 494’den sonra yakılıp yıkıldı. Düşünce yaşamının merkezi değişti. Felsefenin Güney İtalya ve Sicilya’ya gittiğini görüyoruz. Sonunda, Med savaşlarından sonra, Perikles zamanında Atina Yunanistan’da yeni deniz taşımacılığı imparatorluğunun merkezi olduğu gibi düşüncenin de merkezi oldu. Bu durum Peloponessos savaşlarına kadar sürecektir. Bu gelişmede İonia’lılar başlıca rolü oynadılar; Büyük Yunanistan’ın ilk filozofları İonia’lı göçmenlerdi; bunun gibi İonia’lılar Atina’da da felsefenin ilk yayıcıları oldular. Bununla birlikte bu merkezlerin her birinde felsefi düşünce değişik özellikler kazandı.”
Buna göre Batı Anadolu’dan başlayıp ta Büyük Yunanistan’a yani Güney İtalya’ya giden ve oradan Atina’ya yansıyan felsefenin gerçek kurucuları İonia düşünürleri olmuştur. Bu devinimin başını çeken de elbet Miletos’lu Thales’dir. Diogenes Laertios’a göre Thales hiçbir yapıt bırakmamış olmalıdır. Kallimakhos, MÖ III. yüzyılda yaşamış olan bu İskenderiye’li şair onun Küçük Ayı’yı bulduğunu şu dizelerle anlatır: “Arabanın yıldızlarını ölçtü derler / Fenikelilerin deniz ulaşımını düzenlemekte kullandığı.” Bazı kaynaklara göre Thales’in iki yapıtı varmış. Bunlardan biri gündönümü üzerine öbürü gece-gündüz eşitliği üzerineymiş. Thales güneş tutulmalarını ve gündönümlerini önceden bildirirmiş. İlk gökbilimcinin Thales olduğunu düşünenler varmış. Ksenophanes ve Heredotos onun bu gökbilimci yanını övmüşler, bunu Herakleitos ve Demokritos da onaylamış. Ruhun ölümsüzlüğüne inanan ilk kişi Thales’miş. Thales’in gökbilimci yanını uzun uzun anlatan Diogenes Laertios matematikçi Thales üzerinde de durur. Thales Mısırlılardan geometriyi öğrenmiş ve bir dairenin içine bir dik üçgen çizen ilk kişi olmuş. Pamphilios’un görüşü buymuş. Ancak Apollodoros bu buluşu Pythagoras’ın yaptığı görüşündeymiş.
Devamını oku...
Miletli Thales[1] (Θαλῆς ὁ Μιλήσιος, d. MÖ 624 – ö. MÖ 546), Sokrates öncesi dönemde yaşamış olan Anadolulu bir filozoftur. İlk filozoflardan olduğu için felsefenin ve bilimin öncüsü olarak adlandırılır. Eski Yunan'ın Yedi Bilgesinden ilkidir. Ticaretle uğraşmış ve bu nedenle Mısır'da bulunmuştur. Elimize ulaşmış hiçbir metni yoktur. Yaşadığı döneme ait kaynaklarda da adına rastlanamaz ancak hakkındaki bilgiler Herodot ve Diogenes Laertios gibi antik yazarlardan edinilir. Bertrand Russell'e göre Felsefe Thales'le başlamıştır.
Yedi bilgeler
- Lindoslu Kleobulos
- Atinalı Solon
- Miletoslu Thales
- Lesboslu Pittakos
- Prieneli Bias
- Anaxogoras
- Lasos
Diogenes Laertios’un söylediğine göre, Yedi Bilgeler Atina’da MÖ 582 civarında kuruldu. Thales Yedi Bilgelerin arasında yer almaktadır.
Teorileri
Thales’den, önce Yunanlılar doğayı ve dünyanın temel maddesini; mitoloji, Tanrılar ve kahramanlarla açıklıyorlardı. Yeryüzündeki doğa olayları, (depremler, rüzgar, vb.) tanrılarla bağdaştırılıyordu.
Thales hem suyu ana madde olarak düşünmesi hem de doğayı olguları birleştirerek açıklamaya çalışması bakımından önemli olmuştur. Doğa olaylarının nedenlerini insan biçimli Tanrılardan çok doğanın içinde aramıştır. Mitolojik açıklamalar ile ussal açıklamalar arasında bir köprü kurmuştur. Thales'den sonra öğrencileri Anaksimandros ve Anaksimenes de aynı çizgide ilerlemiştir.
Devamını oku...
Baruch Spinoza (d. 24 Kasım 1632, Amsterdam – ö. 21 Şubat 1677, Lahey), Benedictus de Spinoza veya Bento d'Espiñoza olarak da bilinmektedir. René Descartes ve Gottfried Leibniz ile birlikte 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Zamanında anlaşılmayan pek çok filozof gibi Spinoza da yanlış anlaşılmanın ve doğru anlaşılmamanın muhatabı olmuş, tuhaf bir çelişkiyle hem en büyük din düşmanlarından biri sayılmış, hem de eserinin temel kaynağının Tanrı sevgisi olduğu söylenmiştir. Bunlarla birlikte Spinoza'nın tam bir bilge hayatı yaşadığı belirtilebilir. En büyük eseri Ethica adlı kitaptır.
Hayatı
Spinoza, Hollanda'da ticaretle uğraşan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Ailesi Yahudi'ydi ve Portekiz'den engizisyonun baskıları dolayısıyla kaçıp önce Nantes'a sonra da Amsterdam'a (1622 yılı olarak tahmin ediliyor) gelmişlerdi. Bilimsel buluşların, dinsel bölünme ve çatışmaların, siyasal değişikliklerin ve felsefi gelişmelerin yoğun olduğu bir sırada Hollanda'da yaşadı. Spinoza'nın babası ticaretin yanı sıra sosyal alanda da gelişme kaydetmiş ve Amsterdam'daki Sinagog'un ve Yahudi okulunun müdürü olmuştu. Ailesi Spinoza'nın Yahudi hahamı olarak yetişmesini istemiş ve bu yönde gelişmesi için her türlü eğitim olanaklarını sağlamıştı. Spinoza bu nedenle erken yaşta gittiği Yahudi okullarında ve Sinagoglarda İbranice öğrenmiş, Yahudi ve Arap teologların çalışmalarını öğrenme imkânı bulmuştur.
Devamını oku...
Alfred Schütz (13 April 1899, Vienna - 20 May 1959, New York City) was an Austrian social scientist, whose work bridged sociological and phenomenological traditions to form a social phenomenology, and who is 'gradually achieving recognition as one of the foremost philosophers of social science of the [twentieth] century'.[1]
Life
Schütz was born in Austria, studied law in Vienna, worked as an international lawyer for Reitler and Company, and moved to the United States in 1939, where he became a member of the faculty of The New School. He worked on phenomenology, social science methodology and the philosophy of Edmund Husserl, William James and others.
Work
Schutz's principal task was to create a philosophical foundation for the social sciences. He was strongly influenced by Ludwig von Mises, Henri Bergson, William James, and Edmund Husserl. Contrary to common belief, George Herbert Mead - whose 'concern with the analysis of meaning in social interaction paralleled that of Schutz, although it had been arrived at by a completely different road'[2] - was of little importance for Schutz, who was very critical of his behavioristic approach and his inadequate treatment of the problem of social action. Although Schütz was never a student of Husserl, he, together with a colleague, Felix Kaufmann, studied Husserl's work intensively in seeking a basis for interpretive sociology derived from the work of Max Weber. This work and its continuation resulted in 1932 in his first book, Der sinnhafte Aufbau der sozialen Welt (literally, The meaningful construction of the social world, but published in English as The phenomenology of the social world). The publication brought him to the attention of Husserl, whom he 'frequently thereafter visited'; but 'although he corresponded with Husserl until the latter's death [in 1938], he was unable for personal reasons to accept the offer to become his assistant'[2] at Freiburg University.
Devamını oku...
Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (21 Haziran 1905, Paris - 15 Nisan 1980, Paris), Fransız yazar ve filozof.
Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra, her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında Varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Her şeyden önce bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.
Hayatı
Babasını ufak yaşta yitiren Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Olgunluk sınavını Louis le Grand Lisesi'nde verdi. Daha sonraki eğitimini Ecole Normale Supérieure'de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve 1928'de Simone de Beauvoir'la tanıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından hapse atılmasının sonrasında direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu şartlarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı şekilde, Varlık ve Hiçlik adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü eseri de bu sırada yazıldı. (1943)
Devamını oku...
Fredric Jameson 1934 yılında Cleveland, Ohio'da doğdu. Marxist edebiyat kuramcısı, edebiyat eleştirmeni ve teorisyeni.
Jameson, Münih'de ve Berlin'de okudu. Yale Üniversitesinde, Jean-Paul Sartre üzerine doktorasını yaptı.
Jameson'ın, toplumsal ve tarihsel Bütünlük ("Bütünsellik") temelli Yeni-Marxizmi, Marksist politik ve teorik düşünce içinde, Hegel'in içkin eleştiri (Immanennte Kritik) kavramının etkisinde ortaya konulmuştur. Bunun yanı sıra, Georg Lukács'ın, Ernst Bloch'un, Theodor Adorno'nun, Walter Benjamin'in, Herbert Marcuse'un ve Sartre'ın belirgin bir etkisi vardır. Jameson, 20. yüzyılın sonundaki koşulların tanımlanması olarak postmodernizmin çok tanınmış teorisyenlerinden biridir, ancak hiçbir surette bir postmodern teorisyen değildir. Onun çalışmaları daha çok postmodern düşüncenin yadsınmasına yöneliktir.
1950'li yıllarda Amerika'da o zamana kadar çok tanınmayan Batı marksizminin dogmatik olmayan bir yorumunun tanınmasını sağladı. Böylece, ABD'de Yeni Sol'un gelişmesine katkıda bulundu.
Jameson; "Marksizm ve Biçim" (Marxism and Form), Postmodernizm: Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı" (Postmodernism: The Cultural Logic of Late Capitalism) gibi kitaplarıyla bilinmektedir. Jameson, bir Marksist olarak geç dönem kapitalizm koşullarında Marksizmi eleştirel olarak yeniden kullanıma sokmaya yönelmiştir. Politika, Kültür ve Edebiyat üzerine kitapları yayınlamıştır. 2004 yılında ayrıca, almancada "Modernitenin Mitleri" adlı çalışması yayınlandı.
Devamını oku...
|
|